Portekiz kulübelere geri dönemez

Gecekondu mahalleleri ve kaçak mahalleler hakkındaki tartışma, özellikle Loures Belediye Meclisi'nin gerçekleştirdiği yıkımların ardından Portekiz'de kamuoyunu bir kez daha alevlendirdi. Bu yeni bir konu değil, ancak bazı politikacıların kolluk kuvvetlerine tepkisi endişe verici. Portekiz'in gecekondu mahallelerinin geri dönmesine izin veremeyeceği, kaçak yapılaşmaya göz yumamayacağı ve bu gerçeği ortadan kaldırmak için onlarca yıldır verilen kolektif çabayı değersizleştiren radikal söylemlere tahammül edemeyeceği açık.
Loures Belediye Başkanı, yalnızca şehir planlama yönetmeliklerini ihlal etmekle kalmayıp aynı zamanda halk sağlığı ve güvenliği için ciddi riskler oluşturan kaçak yapıların yıkılmasını emrederek zor ama gerekli bir karar aldı. Çoğunlukla sac ve ahşaptan yapılan barakalar, temel ihtiyaçlardan yoksun olmaları ve yangın veya çökme durumunda gerçek bir tehlike oluşturmaları nedeniyle sağlıksızlığın üreme alanıdır. Bu sadece hukuki bir mesele değil, aynı zamanda hayatları koruma ve herkes için onurlu ve güvenli bir kentsel çevre sağlama meselesidir. Belediye, etkilenen ailelerin sosyal hizmetler tarafından desteklenmesini ve konut çözümlerinin vaka bazında aranmasını sağlar. Bu, bunun körü körüne bir tahliye politikası olmadığını, aksine yasayı sosyal destekle uzlaştırma girişimi olduğunu göstermektedir.
Ancak bu dava, gereksiz siyasi tartışmaların hedefi haline geldi. Sosyalist Parti Milletvekili Isabel Moreira, kendi partisini bu önlemleri desteklediği için eleştirdi ve hatta bazı parti içi pozisyonların "aşırı sağcı" özellikler taşıdığını iddia edecek kadar ileri gitti. Bu açıklama sadece haksız değil, aynı zamanda tehlikeli de. Yasalara uymak ve güvenliği sağlamak aşırılıkçılık değildir. Hukukun üstünlüğüyle yönetilen bir devlette asgari gerekliliktir. Isabel Moreira, bu kışkırtıcı söylemi benimseyerek, herhangi bir kararlı duruşun baskı olarak görüldüğü yanlış bir anlatı yaratıyor. Bu tür bir radikalizm, Sosyalist Parti'yi itibarsızlaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda vatandaşların dengeli ve adil çözümlere olan güvenini de zedeliyor. Birleştirmek yerine bölüyor. Çözüm önermek yerine ideolojik gürültü yaratıyor.
En saçma olanı ise, bu eleştirilerin Portekiz'in son birkaç on yılda gecekonduları ortadan kaldırmak için gösterdiği muazzam çabayı görmezden geliyor gibi görünmesi. 1980'ler ve 1990'larda binlerce aile Lizbon, Porto ve diğer şehirlere dağılmış barakalarda insanlık dışı koşullarda yaşıyordu. Hükümet, Özel Yeniden Barındırma Programı (PER) aracılığıyla, bu insanların onurlu bir şekilde yaşayabilmelerini sağlamak için milyonlarca yatırım yaptı. Bu, medeniyet açısından bir ilerlemeydi: Portekiz, temel olanaklara sahip konutlar sunarak ve bu aileleri kentsel dokuya entegre ederek geri kalmışlık ve yoksulluk imajını geride bıraktı. Şimdi, doğrudan veya dolaylı olarak, bu gerçekliğin sürdürülmesini, hatta geri dönülmesini savunanların olması nasıl mümkün olabilir? Bu çok ciddi bir toplumsal ve politik gerileme değil midir?
Yasadışı mahalleler yalnızca Loures'e özgü bir sorun değil. Güney Yakası'nda, Almada gibi belediyelerde, Pinajóia mahallesi gibi tam olarak aynı durumla karşı karşıya olan bölgeler var: yasa dışı inşa edilmiş, güvencesiz ve standartların altında konutlar. Devletin bu sorunları ciddiyet ve cesaretle yeniden ele alması acil bir ihtiyaç. Ancak bu, her şeyin olduğu gibi kalmasına izin vermek anlamına gelmiyor. Çözüm, yasadışılığa göz yummak değil, ailelere gerçek alternatifler sunarken yasayı sıkı bir şekilde uygulamaktır. Yanlış yorumlanmış bir "hümanizm" adına gecekondu mahallelerinin varlığını desteklemek, pratikte yoksulluğu ve dışlanmayı sürdürmektir. Ahlaki açıdan bakıldığında, hiç kimse insanların terk edilmesini savunmuyor. Barınma hakkını güvence altına almak devletin görevidir, ancak bu hak, yasadışı yapıların meşrulaştırılmasıyla karıştırılmamalıdır. Gerçek sosyal adalet, insanları sefil koşullarda yaşatmakta değil, insana yakışır alternatifler sunmakta yatar. Yasalara uyanlara saldıran Isabel Moreira ve benzer söylemlere sahip diğerleri, somut çözümlere en çok ihtiyaç duyanlara saygısızlık ediyor. Bu, pek bir işe yaramayan, kolaycı ve popülist bir söylem.
Loures vakası buna bir örnek teşkil etmelidir. Yasadışı mahallelerin kontrolsüz büyümesine "yeter" demek siyasi cesaret gerektirir. Gecekondu mahallelerini ortadan kaldırmak için onlarca yıllık çaba, kör ideolojiler ve kışkırtıcı söylemler yüzünden boşa harcanamaz. Gerçek hümanizm eylem, etkili konut politikaları gerektirir, ancak aynı zamanda yasaya saygıyı da gerektirir. Portekiz, gecekondu mahalleleri diyarı haline geri dönemez. Ve bilinçli veya bilinçsiz olarak bu fikri besleyen herkes, ulaşılması çok zor olan ilerleme ve onur değerlerine ihanet etmektedir.
observador